. Tiyatro alanındaki verim, hikâye
ve roman kadar başarılı sayılamaz. Gerçi, Meşrutiyetin ilânıyla birlikte
birçok tiyatro topluluğu ortaya çıkmış; hattâ bir de tiyatro okulu açılıp ilk
resmî tiyatro (Dârülbedayi-i Osmanî) kurulmuş; bunlar eser yetiştirmek için pek
çok yazar o alanda birtakım denemelere girişmiş ise de, bunların çoğu başarı
çizgisinin çok altındadır. Edebiyat-ı Cedide (Halit Ziya, Mehmet Rauf, Cenap
Şahabettin, Hüseyin Suat, v.b.) ve Fecr-i Âti (Şahabettin Süleyman, Tahsin
Nahit, Refik Halit, Yakup Kadri, v.b) yazarların kendilerini bu alanda da
deneme çabaları —çoğu başarısız çabalar— bir yana bırakılırsa; yeni kuşaktan o
devirde kendini kabul ettirenlerin sayısı pek azdır. Onların eserleri de kimisi
aruz vezni ile ve sade dille ilk deneme (Halit Fahri: Baykuş), kimisi hece vezniyle ilk örnek (Yusuf Ziya: Binnaz) olduğu için ilgi görmüştür.
Yüzlerce tarihi eser arasında yalnız bir yazarın (Musahip-zâde Celâl) oyunları;
konuları çağdaş hayattan alınmış sayısı çok kabarık eser arasında yalnız bir
sanatçının (Reşat Nuri) verimleri; pek çok çeviri ve uyarlama arasında bir tek
çevirmenin (İbnürrefik Ahmet Nuri) uyarlamaları belli bir değer çizgisinin
üstüne çıkmıştır.
HİKAYE
VE ROMAN
Hikâye ve roman alanında, bir bölüğü “Fecr-i Âti”
topluluğundan gelen “Yakup Kadri, Refik Halit), bir bölüğü bu topluluk dışında
kalan (Ebubekir Hâzım, Ömer Seyfettin, Halide Edip, v.b.) sanatçılar, aralarındaki sanat anlayışı ve dünya
görüşü ayrılıklarına rağmen, yerli, hayatı yansıtma konusunda birleşmiş görünüyorlar. Tanzimat ve Edebiyat-ı Cedide hikâye ve romanlarında vakaların İstanbul sınırları içinde kapalı durmasına karşılık, bu devirde, hikâye ve
roman yurdun her köşesine açık tutulmuş, her tabakadan halkın yaşayışı konu
olarak ele alınmıştır. Özellikle köy ve taşra hayatını anlatan başarılı ilk
örnekler (Ebubekir Hâzım: Küçük Paşa; Refik Halit: Memleket Hikâyeleri; Reşat Nuri: Çalıkuşu, v.b.) bu devirde verilmiştir. Kimi kitapların adları dahi (Refik Halit: Memleket Hikâyeleri: Ömer Seyfettin: Yalnız Efe - Anadolu romanı; Yakup Kadri: yarım kalan Ateşten Gömlek - Anadolu
romanı) sonradan “memleket edebiyatı” diye adlandırılan bu çığırı açıkça
belirtir. İlkin edebiyatdışı bir amaçla, “taşraların ne halde olduklarını,
köylülerin ne yaptığını, ne istediğini, memleketin neye muhtaç olduğunu
yerinde görüp incelemek” için Tanin gazetesinin
Anadolu’ya gönderdiği bir yazarının Anadolu’daki şehir, kasaba ve köyleri dokuz
ay (1909-1910) adım adım dolaşarak hazırladığı röportaj niteliğindeki gezi
notları (Ahmet Şerif: Anadolu’da Tanin) ve
aynı yıl içinde “Anadolu fatihaları” nı
dile getirmek amacıyla yazılan, fakat yayınlandığı zaman hiç de ilgi
uyandırmadığı halde, Cumhuriyet devrinde dikkati çeken bir roman (Ebubekir
Hâzım: Küçük Paşa) ile açılan bu
çığır; Refik Halit’in Anadolu sürgününden getirdiği hikâyeler “Memleket Hikâyeleri” ile geniş bir ilgi görmüş; Kurtuluş
Savaşı yıllarında ise Anadolu insanının çetin alınyazısı üzerine eğilme
hareketi (Halide Edip: Dağa Çıkan Kurt,
Ateşten Gömlek / Yaban, Millî Savaş Hikâyeleri) artık zorunlu ve yaygın bir
hal almıştır.
Gözleme dayanan bu yerli hayatı yansıtma isteğinin
sonucu olarak, çoğu yazalar Realizm (Ömer Seyfettin, Yakup Kadri, Refik Halit,
Reşat Nuri, Memduh Şevket, v.b), hatta kimileri Natüralizm (Bekir Fahri, Selâhattin
Enis, kimi hikâyeleriyle F. Celâlettin, kimi romanlarıyla Osman Cemal, v.b.)
ilkelerini benimsemişlerdir
Çoğu Fransız (Yakup Kadri, Refik Halit Reşat Nuri,
Peyami Sata, Abdülhak Şinasi), kimisi İngiliz (Hailde Edip), kimisi Rus (Memduh
Şevke) edebiyatlarının etkisi altında kalan bu devir sanatçılarının bir bölüğü
de Hüseyin Rahmi ve Ahmet Rasim yolunu sürdürmüşlerdir (Ercüment Ekrem, Sermet
Muhtar, Osman Cemal, kimi hikâyeleriyle F. Celâlettin).
Parti kavgalarının kızıştığı Meşrutiyet ve Mütareke
devirlerinde okuyucunun mizaha ve toplumsal yergiye düşkünlük göstermesi, bir
çok yazarın (Ömer Seyfettin, Refik Halit, Ercüment Ekrem, Sermet Muhtar, Osman
Cemal, Reşat Nuri, F. Celalettin v.b) mizaha eğilim göstermesine yol açmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder