Ziya Gökalp’ın Yaşamı
Ziya Gökalp,23 Mart 1876’da,Diyarbakır’ın Melik Ahmet Mahallesinde doğmuştur.Babasının
adı
Mehmet Tevfik Beydir.Onun babası çeşitli memurluklarda ve kaymakamlıklarda
çalışmıştır
Mehmet
Tevfik Bey öğrenimini tamamladıktan sonra il evrak müdürü olmuş,Diyarbakır il
basım
evinin
müdürlüğünü yapmıştır.
Ziya Gökalp,Mehmet Tevfik Beyin iki oğlundan
ilkidir.Adı Mehmet Ziya olarak konmuştur.
Belirli
bir yaşa geldikten sonra,ilk derslerini,düşünce bakımından değerli ve iyi ahlaklı
bir
insan
olan babasından almış;sonra da Mercimek Örtmesi İlkokuluna başlamıştır.Buradaki
öğreniminden
sonra,Rum Kapısı yakınlarında bulunan Diyarbakır Askeri Rüştiyesine girmiştir.
Bu
okulun müdürü Önyüzbaşı İsmail Hakkı Bey,öğrencilerine ,derslerin yanı
sıra,içinde bulun-
dukları
ortamın kötülükleri hakkında da bilgiler vererek onları uyarmıştır.Sultan
Hamit’in
baskısından
söz ederek onlara özgürlük düşüncesini aşılamıştır.
Babası,Mehmet Ziya Askeri Rüştiyenin son
sınıfında iken ölmüştür.Mehmet Ziya,bu okulu
bitirdikten
sonra,öğrenimine İstanbul’da devam etmek istemiş,buna olanak bulamadığı için
de
Diyarbakır’a dönerek sınavla Mektebi İdadi-i Mülkiyenin(sivil lise) ikinci
sınıfına yazılmış-
tır.Burada
okurken son sınıfta ‘Padişahım çok yaşa’ yerine ‘milletim çok yaşa’ diye
bağırdığı
için
hakkında soruşturma açılmış,okul süresinin de beş yıldan yedi yıla çıkarılması
karsısında
okulu
bırakmıştır.(1894)Amcası Hasip Efendiden Arapça ve Farsça dersleri almış,idadi
deki
öğretmenlerinden
Yorgaki efendinin teşvikiyle yeniden Arapça ve Farsça derslerine başlamış-
tır.’’İlm-i
kelam’’ ve’’ Tasavvuf ‘’ konularını incelemiş,bir yandan da Fransızca
öğrenmiştir.
Bu
arada,İstanbul’a giderek öğrenimini sürdürmek istemiş,ailesinden izin
alamayınca,iki ayrı
dünya
görüşünün kafasında uyandırdığı bunalım nedeniyle intihara kalkışmış fakat
olmamıştır.
Mehmet Ziya çocukluğunda derslerine hiç
çalışmaz,öğretmenlerinden dinlediği ile yetinir;
buna
karşılık başka kitaplar okumayı severmiş.Yedi yaşındayken Aşık Garip,Kerem ile
Aslı
gibi
kitapları okumuş ve bunlardan bir kitaplık kurmuştur.Sonraları tiyatro
kitaplarına yönel-
miş
sonraki yıllarda ise romanlara,şiir ve edebiyat kitaplarına sarılmıştır.Askeri
Rüştiyenin
İkinci
sınıfında iken,verilen bütün matematik problemlerini çözermiş.Sonraları
matematik
nedeniyle
bilim dilinin mantığını öğrendiğini söylemiştir.Ancak,soyut tanımlamalardan
oluşan
bilim
dilinin skolastik mantığını da anlamadığını,başkalarına anlatma zorluğu
yüzünden bu soyut
kavramları
da anlamaya alıştığını belirtmiştir.Birçok kitap okuduğu halde,rüştiye son
sınıfın-
dayken
Osmanlıca gramerden çok düşük not alırmış.O yıllarda dili ,ölçüsü,uyağı düzgün
şiir-
ler
yazarmış.
Mehmet Ziya,lisedeyken Namık Kemal’in
yazılarını ,şiirlerini okumaktan kendini alamadığı
gibi,Ziya
Paşayı,Ahmet Mithat Efendiyi,Muallim Naci’yi de okurmuş.Derslerini de ihmal
etmezmiş
ancak Fransızca dan bütünlemeye kalmış.O yaz tatilinde Fransızca dersler alarak
da
bu yönünü güçlendirmiş.
Bütün bu çalışmalar sürerken Mehmet Ziya’ya amcası Hasip Bey,doğulu düşünürlerin yapıtlarını ve düşüncelerini tanıtmış.Bu sayede İbn-i Sina,İmam Gazali,Mevlana’nın.. yapıtlarını incelemiş ve İslam düşüncesini tanımıştır.Böylece,doğu felsefesini iyi bilen,batıyı
tanıyan yurtsever bir Türkçü olmuş.Batıyı
öğretmenlerinden DR.Yorgi’den öğrendiğini,her sözünün yeni bir ufuk açtığını ve
onun etkisi altında kaldığını kendisi belirtmiştir.Ziya, özgür-
lük ülküsünün en
yücesini bulmak için İstanbul’a gider.Burada Tıbbiyelerin kurduğu gizli dernekle
işbirliği yapar.
Diyarbakır’da başlayan kolera salgını
nedeniyle,bir ara Dr Cevdet oraya gönderilmiştir.
Ziya Gökalp da henüz
oradadır.Abdullah Cevdet’in elinden Gustave Lebon’un yapıtları
düşmemektedir.Onun kimi davranışları Diyarbakırlı gençleri etkiler,bu Fransız
yazarın ki-
tapları Ziya Gökalp
tarafından da okunur.İntihar girişimi de tam bu sıra olur.Onu derinden
sarsan bir yığın olay
yaşanmaktadır.Mehmet Ziya, okumak isteğiyle İstanbul’u düşlemek-
tedir.Abdullah Cevdet’in
dinsiz olduğu yayılmış,amcası Hasip Bey de başkaları gibi onun doktorla
konuşmasını engellemekte,üstelik ondan kızıyla bir an önce evlenmesini istemek-
tedir.Mehmet Ziya
kafasına kurşunu sıkar.Abdullah Cevdet’in Diyarbakır da bulunan bir
genç Rus operatörü ile
güç koşullar altında ve morfinsiz olarak yaptığı bir ameliyatla kur-
şun çıkarılmıştır.,
Mehmet Ziya, bu olaydan sonra durmadan
okumaya başlamıştır.Bir yandan okur,araştı-
rırken bir taraftan dan
yazmaya başlar.Özgürlüğe düşman olanlara çatan bir çok şiiri bu
yıllarda
yazar.Bunlar,Namık Kemal gibi bayrak kaldırmış bir sanatçının haykırışlarına
benzer.
Gençleri özgürlük
düşüncesine,baskılara baş kaldırmaya yöneltmek amacını güder gazellerdir çoğu.
1895 yazında,Erzincan Askeri Lisesinde
okuyan Nihat Gökalp sılaya geldiğinde sıkıntılarını
ona açar,o da onun
İstanbul’a gitmesini sağlar.Sonra birlikte yola çıkarlar ve Mehmet Ziya
Harp Okulu
öğrencileriyle birlikte İstanbul’a varır.O yıllarda yükseköğrenim kurumlarının
hepsi paralıdır,bu nedenle tek parasız olan Veteriner Okuluna yazılır.En fazla
çalıştığı dersler ara-
sında fizik ve yaşam
bilim vardır.Zamanını daha çok ülkenin özgürlük savaşına katılmış insan-
larla tanışmak için
harcar.Doğu ve batı dillerini bilmesi,ozanlığı ve felsefeye düşkünlüğü ne-
deniyle herkeste sevgi
uyandırmaktadır.Kısa süre içinde gizli derneklerle de ilişkiye geçer.
Yaşamından kıvançlı ve
mutludur.Yaz tatili başlayınca Diyarbakır’a döner.Orada okuduğu kitaplar
nedeniyle Vali Halit ile araları açılır.Vali yazdığı jurnalla durumu İstanbul’a
bildirir.
Okula dönüşünde açılan
bir soruşturma sonucunda okula gelmemesi bildirilir.Sonra da bir gün
Ziya Gökalp’ı polisler
alıp götürürler.Birçokları gibi o da Taşkışla’da bir süre tutuklu kalır.
Tutukluların hepsi
özgürlükçü gençlerdir.Büyük işkenceler yapılır hepsine.Ziya Gökalp ayrıca
Diyarbakır’a
sürülür.Hapisteyken edindiği tek kitap Kuran’dır ve bu kitabı okur durur.
Tutukluluk süresi bitince,polis gözetiminde
Diyarbakır’a gönderilir.Bu tutukluluk onun yüksek öğrenim yapmasını engeller
ama düşüncelerini değiştirmez.Diyarbakır’a geldiğinde
amcası ölmüştür ve
amcası kızı Vecihe Hanımla evlenmesini vasiyet eder.Vecihe Hanımla evlenir ve
bu evlilikten Sedat adlı bir oğlu,Seniha,Hürriyet ve Türkan adlı üç kızı olur.
Ziya Gökalp evlendikten sonra da boş
durmamıştır.Özgürlük yolundaki çalışmalarını gene
sürdürmüştür.Diyarbakır’da
hem gençleri,hem kentin ileri gelenlerini,hem de ağaları uyarmaya
ve baskı yönetimine
karşı kışkırtmaya kendini adamıştır.Evlendikten
sonra on yıl boyunca e-
vinde çalışmış,paraya
gereksinme duymadan,mutluluk içinde yaşamıştır.Memur olup da onun disiplinli ve
kısıtlı yaşamına girmek istememiştir.Bütün sınırlamaların dışında kalmayı uygun
bulmuştur.O sıralarda bazı kişiler haraç almak için Diyarbakır’a gelmektedirler.Gökalp
,bu durumlardan yakınan halkla birlikte olmuştur.Postaneye el konularak on gün
süreyle durum
saray’a bildirilmiş
,soruna bir çözüm bulunmuştur.Ziya Gökalp halka baskı yapan yerel güçlere karşı
da amansız bir savaşıma girmiştir.Toplantılarda konuşmuş,düşüncelerini açıkça
belirt-
mekten kaçınmamıştır.Bu
da yöneticilerin dikkatini çekmiştir.1904’ten başlayarak Diyarbakır
Gazetesinde ilk şiir ve
yazılarını yayımlamaya başlamıştır.Bu yayınlar 1908’e kadar sürmüştür.
1903’ten 1908’e kadar
Ticaret Odası onursal katipliğini ,1905-1908 yılları arasında ise ayrıca İl
Yönetim Kurulu tutanak katipliği görevini yürütmüştür.İbrahim Paşa’nın halka
yaptığı zulümlerin karşısında ,halkın yanında yer almış,bunun sonunda da Şaki
İbrahim Destanı adlı yapıtını yazmıştır.1899’da gençleri çevresinde
toplamış,bir dernek kurmuştur.Padişah yanlısı olanlarla ,bu dernek korkunç bir
savaşa girmiştir.Karşıtları,onun derisini yüzmek istiyorlardı.
Akrabalarının yardımı
ile Gökalp kurtulmuştur.Bu taşkınlıklar 1908’de meşrutiyetin ilanına kadar
sürmüştür.Gökalp’sa bu arada Diyarbakır’da önemli bir kişi olmuştur.
Meşrutiyetin kabulünden sonra İttihat ve
Terakki Cemiyetinin Diyarbakır şubesini kurmuş,
Bir yandan da ilkokul
müfettişliği yapmıştır.’’Peyman’’ gazetesinde siyasal ve toplumsal olay-
larla ilgili yazılar
yayımlamıştır.1909’da İttihat ve Terakkinin Selanik kurultayına katılmış ve
partinin Genel Merkez
üyeliğine seçilmiştir.Genel merkez üyeliğine seçildikten sonra,orada
kalmış ve çevresinde bir
kültür hareketi başlatma yolunda çalışmalara girişmiştir.,
Ziya Gökalp,bütün dünyadaki Türkleri
birleştirmeyi,güçlü bir Türk devleti kurmayı hep ta-
sarlamıştır.Bu
tasarımdan da Pan Türkizm(Türk Birliği)Turancılık ülküsü ortaya çıkmıştır.Bu
amaçla da o,ulusçu ve
Türkçü olmak gerektiğini, her fırsatta dile getirmiştir.Turancılık böyle-
ce ilk canlanışını
Selanik’te yapmıştır.
Gökalp Selanik’te,İttihat ve Terakki Lisesi
programlarına toplumsal bilimler dersi koydurt-
muştur.Böylece ilk
olarak önemli bir bilimsel disiplin okullarımıza girmiştir.O yıllarda Selanik,
Gençlerle aydınların
toplandığı bir kenttir.Gökalp,aradığını orada bulmuş,böylece kafasında
Biçimlenen düşünceleri
uygulamaya başlamıştır.Bir yandan da yazmayı hiç ihmal etmemiştir.
Genç kalemlerden başka
orada yayımlanan Felsefe dergisinde de sürekli yazıları çıkmıştır.Bu
nedenle Tevfik
Sedat,Demirtaş,Gökalp gibi takma adlar almıştır.Türkçülük ülküsünün ilk sesi
olan ‘’Altun Destanı’’ bu sıralarda,Genç Kalemler’de yayımlanmıştır.(1911 Ocak)
Çevresindeki gençlerle ve aydınlarla çabuk
kaynaşan Gökalp,onlara toplumbilim ve felsefe üzerinde uyarıcı bilgiler
vermiştir.Öyle anlaşılıyor ki,bu yıllarda Durkheim,ona daha yakın
görünmüştür.Gene bu yıllarda Bergson da onun düşüncelerinin biçimlenmesinde rol
oynamıştır.
Öte yandan Türk dilinin
sadeleşmesi ve ulusallaşması akımı da gelişmekte,Ömer Seyfettin,Ali
Canip ve Mustafa
Nemi’nin dilin bu yolda gelişimi için yazıları yayımlanmaktadır.Yabancı
tam-lamalar bırakılmış,Türkçe sözcüklere geniş yer verilmeye başlanmıştır.
İttihat ve Terakki Selanik şubesi,üyeleri
arasında bir görev bölümü yaparak daha etkili bir çalışma düzeni yaratmak
istemiştir.Bu amaçla yapılan seçimde Gökalp,gençlik işleriyle uğraşan kolun
başına getirilmiştir.Böylece gençleri örgütlemek,onları aydınlatmak ve
yönlendirmek
görevini üzerine
almıştır.
1912’de İttihat ve Terakkinin merkezi
İstanbul’a taşınmış ve böylece Gökalp İstanbul’a gelmiştir.O yıllarda
İstanbul’un durumu oldukça karışıktır.İki öbeğe ayrılan partiler ve gazeteler
birbirleriyle çatışmaktadır.Hükümette sık sık değişiklikler olmaktadır.Bu ortam
içinde bir gün 31 Mart Olayı patlamıştır.Hareket Ordusu İstanbul’a
girmiş,Abdülhamit tahtından indirilmiş(14 Nisan 1909),yerine Sultan Reşat
padişah olmuştur.Bu olaydan sonra İttihat ve Terakkiciler yönetimi tümüyle ele
almak istemişlerdir.Partinin siyasal yanıyla kültürel yanı birbirinden
ayrıdır,ancak Ziya Gökalp,siyasal konulara pek karışmamakla birlikte yalnızca
bilim ve düşünce akımlarını yönetmiş,etkilemiştir.Bütün bu olaylar olup bittikten
sonra parti merkezinin taşınmasıyla İstanbul’a gelmiş, Cerrahpaşa semtine
yerleşmiştir.Mart 1912’de Ergani sancağından milletvekili seçilmiştir.Dört ay
sonra ise meclis dağıtılmış ve Gökalp da üniversitede öğretim görevlisi
olmuştur.
İstanbul’a geldiğinde,hemen Türk ocağına
girmiş,Türk yurdu dergisinin güçlenmesine katkıda bulunmuştur.Ülkücü
arkadaşlarıyla Türklük bilincini yaratmak,yaymak istemiştir.
Gelişinden kısa bir süre
sonra dergi yönetim kuruluna seçilmiş,Balkan Savaşı öncesinden Birinci Dünya
Savaşı başlarına kadar üye olarak kalmıştır.Derginin her sayısına bir şiir bir
de yazı vermiştir.Yusuf Akçakoca onun hakkında şu sözleri söylemiştir ‘’ Gökalp
imzası üstünde okunan düz ya da ölçülü yazıların topunda bir yenilik
vardı.Duyulmamış,okunulmamış,üstelik akıldan geçmemiş
düşünceler;yalın,arınmış,özel ve güçlü bir biçimde anlatılıyordu.Ziya Bey ,daha
yineleme ve üstelemelere gereksinim duymuyordu.’’
Ziya Gökalp,Türk Yurdu’nda toplumsal bir
çok yazı yayımlamıştır.Özellikle’’Türkleşmek-
İslamlaşmak-Muasırlaşmak’’başlığı
altındaki yazı dizisinde önemli konulara yer vermiştir.Gökalp sonraki yıllarda
Yeni Mecmua’yı yayınlamaya başlamış,en değerli,en ilginç yazılarını bu dergide
ortaya koymuştur.Dergilere yazı yetiştirirken İttihat ve Terakkinin merkez
binasında gençlerle buluşup konuşmaktan büyük haz duymuştur.Sonradan Yeni
Mecmua da bu merkez binasının alt katına taşınmıştır.
Gökalp,1915’te,İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümüne sosyoloji öğretim üyesi olarak atanmıştır.Böylece,toplumbilim
üniversitemize girmiştir.Üniversitede toplumbilim öğretim görevlisi olunca,o
güne kadar okuyup yararlandığı batılı toplumbilimcilerin
görüşlerini,yöntemlerini
üniversiteye sokmuştur.Üniversitenin o güne kadar bir medrese anlayışıyla
yaptığı çalışmalara da bir yön verilmiştir.Bilimsel çalışmalarına ve güçlerine
inandığı bir çok gencide yardımcı olarak üniversiteye öğretim görevlisi olarak
almıştır.Ziya Gökalp kendine özgü bir anlayışla üniversiteye bilimsel bir
katkıda bulunmuştur.İlk yılın derslerini ‘’İlm-i İçtima’’ adıyla taşbaskısı
olarak yayımlamıştır.1915/16 ders yılında genel toplum ve din toplum
bilimi;1916/17’de hukuk toplum toplumbilimi; 1918’deuygulamalı toplumbilim ve
1919’da da ulusal eğitim dersleri vermiştir.1919’da üniversite içinde
tutuklanıp Malta’ya sürülünceye kadar derslerini sürdürmüştür.Sürgün dönüşü
üniversiteye girmek istemişse de bu isteği kabul edilmemiştir.Öldükten sonra
ders verdiği felsefe dersliğine ‘’Ziya Gökalp Dershanesi’’adı verilmiştir.
Malta’ya Sürgünlük
ve Sonrası
Gökalp’in üniversite içinde yakalanıp
Malta’ya sürgün gönderilmeden önceki yıllarda Birinci Dünya Savaşı
patlamış,Osmanlı Devleti de bu savaşa katılmıştır.Karadeniz’de Türk ve Rus
donanmaları arasında çıkan bir olay,29 Ekim 1914’te Osmanlıların da bu savaşa
katılmalarına yol açmıştır.Savaş bütün cephelerde sürmektedir.Çanakkale
Boğazını geçmek isteyen donanmalara karşı verilen büyük savaş da bu arada olup
bitmiştir.Yıllarca süren savaşlar sonunda 10 Ağustos1919’da Sevr Antlaşması
imzalanmıştır.Bu antlaşmaya göre,kimi İttihat ve Terakki ileri gelenleri
Berlin’e kaçmışlardır.Ziya Gökalp ise İstanbul’da kalmıştır.1919 Ocağında gelen
polisler onu alıp Bekir ağa Bölüğüne getirmişlerdir.Durumu ailesine kendisi
bildirmiş,yatak ve buna benzer eşyalar istemiştir.Kişiliğinden ve
davranışlarından hiçbir ödün vermemiş,olanları soğuk kanlılıkla
karşılamıştır.Dört aylık tutukluğunda asılmayı beklemiş,öğrencilerinin
kendisini kurtaracağını ummuştur.
Askeri mahkeme önünde 28 Nisan 1919’da
yargılanmaya başlayan İttihatçılar arasındaki Gökalp,bütün İttihatçılarla
birlikte Malta’ya sürgüne hüküm giymiştir.Malta’da derslerine devam
etmiş,arkadaşlarına toplumbilim ve felsefe dersleri vermiştir.’’Kişi yok,toplum
var! Hak yok,görev var.’’formülünü ilke seçmiştir.
Anadolu da ulusal hareket başlamıştır.Kimi
cephelerde düşman yenilmektedir.Bu başarılar-dan sonra Mustafa Kemal,Malta
sürgünlerini kurtarma girişiminde bulunur.Bakü’de tutsak edilen İngiliz
albayına karşılık Malta tutuklularının salıverilmesi konusunda anlaşma yapılır.O sırada Malta’da 118
sürgünden,60’ı kalmıştır.
Ziya Gökalp,Malta’da
Palverista,Eskiverdela,Yeniverdela karargahlarında kalmıştır.Oradaki sürgünlük
döneminde okumuş,notlar almış,ailesine beş yüzün üzerinde mektup yazmış
,konfe-ranslar vermiş veya dinlemiş,Türk musukisi konserleri düzenlemiş,şiirler
ve anılar yazmıştır.
Gökalp ve 33 sürgün,30 mayıs 1921 günü
Malta’dan İngiliz gemilerine bindirilip ,İtalya’ya yollanılır.Oradan da bir
kısmı 19 Mayıs 1921’de İstanbul’a gelmişlerdir.
Ziya Gökalp,bir süre İstanbul’da kaldıktan
sonra Ankara’ya geçmiştir.Gökalp,Ankara’ya vardıktan sonra çeşitli işler
yapmıştır.Ankara’da Ulucanlar semtinde bir eve yerleşmiş,Türk Töresi adlı
kitabını Milli Eğitim Bakanlığına 500 liraya satmış,ancak yarı parasını
alabilmiştir.
Bir ay sonra ailesiyle
Diyarbakır’a taşınmıştır.O sırada Ankara’da yayımlanan Yeni Gün gaze-tesinde
çalışmak istemiş,ailesinin karşı koyması sonucu Diyarbakır’da kalmıştır.Orada
Küçük Mecmua’yı çıkarmaya başlamış,bundan sonraki günlerde Diyarbakır’da
kalarak Kurtuluş Savaşını desteklemiştir.Bu dergide yazdıklarıyla ,ulusçu ve
Türkçü ruhun canlanmasına ve ayakta kalmasına yardımcı olmuş,Lozan
Anlaşması’ndan sonra Diyarbakır milletvekili seçilerek Ankara-ya
dönmüştür.Diyarbakır’da bulunduğu yıllarda ,öğretmenleri ve gençleri de
çevresinde topla-yarak konuşmalar yapmış,toplumbilim ve ruhbilim dersleri
vermiştir.
Ankara’da Milli Eğitim Bakanlığında yayım
işleriyle uğraşmış,Yeni Türkiye adlı gazetede
yazılar yayımlamaya
başlamış;çeşitli konferanslarla gençleri uyandırmıştır.Ama asıl ağırlık verdiği
yan,dünya klasiklerini dilimize çevirip yayımlamaktır.Modern Kitaplık adını
verdiği bu çeviri ve yayım kampanyasında Sokrat,Eflatun,Aristo,Heredot gibi eski
Yunan yazarları ile Orta çağ ve Rönesans döneminden de çeviriler yapılmıştır.
Cumhuriyet kurulduktan sonra Ankara ‘da
toplanan bilimsel kurulda Gökalp de vardır ve ulusal eğitime verilecek yön
üzerinde görüşlerini ortaya koyup savunmuştur.Gökalp,köy okullarına önem
verilmesini ,köy çocuklarının eğitilmesini de ortaya atmıştır.
Gökalp ,bu memurluk görevi sırasında
Atatürk tarafından kabul olunmuş ,karşılıklı bir dostluk kurulmuştur.Lozan
Antlaşmasından sonra yapılan Büyük Millet Meclisi ikinci dönem seçimlerinde
Diyarbakır milletvekili seçilmiştir.Gökalp,bundan sonraki çalışmalarını Halk
Partisi içinde ve Atatürk’ün yanında yapmıştır.Ziya Gökalp bu yıllarda Doğru
Yol-Hakimiyet-i
Milliye ve Umdelerin
Tasnifi,Tahlil ve Tefsiri adlı kitabını yazmış ,bu kitap 1923 de
basılmış-tır.Partinin yayın organı Hakimiyet-i Milliye gazetesinde de partiler
üzerine çeşitli yazıları çıkmıştır.
Gökalp,TBMM içinde de yararlı olmuş ve
çeşitli konulardaki yapıcı konuşmaları,davranışları olumlu sonuçlar vermiştir.Bir
yandan da durmadan çalışıp kitap veya yazı hazırlamıştır.Ama bu yoğun
çalışmaları sonunda hastalanmış,İstanbul’a gitmek zorunda kalmıştır.Böylece bir
çok kitabı yarım kalmıştır.Günde yirmi saat çalışmasına karşın bütün
tasarladıkları yapamamıştır.
Hekimler dinlenmesini
söylemişlerdir,İstanbul’a dinlenmek amacıyla gitmiştir.Özellikle çocuklu-ğundan
beri çektiği mide ağrıları dayanılmaz duruma gelmiştir.Durumu gitgide
kötüleşmekte-dir.Çalışmalarını yine de sürdürmüş,Cumhuriyet gazetesinde
‘Çınaraltı’ genel başlığı altındaki yazılarını aksatmamıştır.Hastalığı
ağırlaşınca oturduğu Nişantaşı’nda Büyükada’ya götürülmüş-tür.Burada geçirdiği
geçirdiği hasta günlerinde Türk Medeniyet Tarihi adlı kitabının düzeltile-rini
yapmıştır.Gökalp 25 Eylül 1924 günü gözleri yaşama yummuştur.Ölmeden önce ‘Ne
yazık ki kafamdakileri tamamlayamadım bunların hepsini götürüyorum’ demiştir.
Cenazesi 26 Ekim 1924 Pazar günü büyük bir
törenle kaldırılmış,Sultanahmet ‘deki Sultan
Mahmut Türbesine
gömülmüştür.
DÜŞÜNCE YAŞAMI
Ziya Gökalp’ın düşünce yaşamı çok
boyutludur.Onun düşüncesinin temelinde Türk ulusçuluğu ve büyük bir Türk
devleti,eski Türklerin uygarlıkları,batı düşüncesinin olumlu yönlerinin eski
uygarlıklarımızla birlikte uygulanması ve uyarlanması görülür.
Ziya Gökalp’ın,çok küçük yaşlarda doğu ve
batı uygarlığı ile yakından teması olmuş,bu konularda sağlam kaynaklardan
yararlanmıştır.Onun yetiştiği yıllarda skolastik bilim ve felsefe
yanında,Tanzimat ile başlayan batının ve pozitif bilim akımı da görülüyordu.Gökalp,bu
ortam içinde,hem doğuyu hem de batıyı okuyup özümsemiş bulunuyordu.Özellikle
toplumbilim alanında batıdan getirdiği düşünce ve yöntem önemlidir.Türk
toplumunu bilimsel bir açıdan incelemek,
bulguları tarihle tarihin gelişimi içinde ele alıp
değerlendirmek,geleceğe dönük sonuçlara varmak yolundaki çabaları elbette çok
önemlidir.
Gökalp,Türk düşünce zincirinin birçok
halkasında yer alan bir yazardır.Bir yanıyla bilimsel
çalışmaları,sanatçılığı,tarihçiliği,eğitimciliği ve öte yanıyla da bütün
bunların birleşimi niteliğinde olan Türkçülüğü üzerinde durulmalıdır.
Düşünce yaşamımızda kavramlara ve
terimlere gereken önem verilememiştir.Bu nedenle, tartışmalarda ve
incelemelerde yanlış yollara gidilmesi ve yanlış yorumlara başvurulup yanlış
sonuçlara varılması acı bir gerçek olarak ortaya çıkar.Gökalp,her şeyden önce
bu karmaşayı çözümlemek ve açık seçik düşünerek sağlam sonuçlara varmak yolunda
büyük çaba harcamıştır. Bu nedenle,batıda ortaya çıkan bir çok kavrama Türkçe
terimler bulmaya çalışmıştır.Bu amaçla ortaya attığı terimler dilimize
yerleşmiştir.
Gökalp bir değişim ve eğrim çağında
yaşamıştır.Toplumsal gerçekleri bu evrim ve değişme ilkelerine göre açıklayan
batılı düşünürlere yakınlık duymuştur.Bu çağı,bu anlayışı etkileyen Darvin ve
Spencer’in görüşlerinden etkilenmiştir.Özellikle onların ortaya attığı
görüşleri toplumsal olaylara uygulamıştır.
Gökalp’in,döneminde düşünsel açıdan
oldukça ileri bir düzeyde olduğu görülür.Gökalp’e göre ülkü önemli bir yer
tutar insan yaşamında.Ülkü,seçkin zamanlarda yaşanılmış ya da yaşanılabilen bir
yaşam biçimidir,gelecekte ulaşılacak bir amaç değildir.
Gökalp töre bakımından da ulusal
değerleri Türkçülük amacına yaöneltmiştir.Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş
döneminde yaşayan Gökalp,bazı azınlıkların ulusallaşma yolundaki çabalarını da
göz önünde tutarak,bilinçli bir yaklaşımla Türkçülük ülküsünü savunmuştur.
2 Mayıs 1918 günlü Yeni Mecmua da
yayımlanan bir yazısında bilim ve bilgin kavramları üzerinde durmuştur.Ona
göre,bilim nesneleri,nesnel bir açıdan inceler;felsefe ve öznel açıdan.
Gökalp,bilimlere çeşitli açıdan
yaklaşımlar üzerinde durmuştur.Yeni Mecmua’da çıkan yazısında
skolastik,monist,pragmatist ve plüralist açısından yaklaşımları ele alıp
görüşlerini belirtir.
Bilindiği gibi,skolastiklere göre
bilim;duygusal olarak önceden kabul edilen gerçekleri, ussal oyunla
tanıklandırıp belgelendirerek ortaya koymaktır.Demek oluyor ki bilim genel bir
mantıktır.
Monistlere göre ise göre bilim ,bilim
birdir,elle tutulur gözle görülür ya da yaşamla ilgili şeylerden başka bir konu
değildir.Öbür bilimler,bu ana bilimin özel alanlara uygulanmasından oluşur.
Pragmatistlere göre,uygulayımsal bir
yararla sonuçlanan her düşünce bir gerçektir ve bu gerçekte bilimdir.
Plüralistlere göre
özdek,yaşam,ruh,toplum olarak dört gerçek vardır;bilim de bu gerçekleri
bulabilmektir.(Gökalp bu bilimi kullanır)
Görüldüğü üzere,bilimi,onun için bir çok konuda temeldir.Halkçılık
anlayışında da bilimi temel olarak görmektedir.Gökalp her şeyden önce bir toplum bilimcidir.Ona göre ulusal
bilinç toplumsal kurumlardır.Toplumsal kurumları araştırmak,bunları
ulusallaştırmak ve çağdaşlık düzeyine çıkarmak,onlara canlılık kazandırmaktadır.Bu
yüzden de özellikle Selanik’teki yaşamından sonra,Halkçılıkla ilgili görüşleri
su yüzüne çıkmıştır.Genç Kalemler çevresinde yazanları da kendisine yakın
bulmuştur.Dilde sadeleşmeyle birlikte başka ulusal değerlere dönüşü de bundan
sonra başlar.İttihat ve Terakki merkezinin İstanbul’a taşınmasından sonra Türk
Ocağı çevresinde çıkarılan yeni derginin adını da Halka Doğru koymuş.Başına da
Ömer Seyfettin’i getirmiştir.Türk halkının
inanışları,inançları,kültürü,toplumsal gerçekler temeldir onun görüşünde.Bunun
sonucu olarak ulusallık Ziya Gökalp’in birincil dayanağıdır.Toplumbilimden soyutlanmış bir tarih olamazdı Gökalp’e
göre.Ekonomi ve hukuk da toplumbilimden ayrılamaz. Bu anlayışına ters
düştükleri için bir yandan Adam Smith’i ve Kral Marks ‘ı eleştirmiştir.
Gökalp;tarihin sanat mı,bilim mi savı
üzerinde de durmuştur.Eskiden sanat olarak nitelendirilen tarihin on dokuzuncu
yüzyılda’’gerçekten bilimsel bir inceleme niteliği’’kazandığını
yazmıştır.Toplumbilimle yakından ilgili gördüğü tarih yöntemleri ile ilgilenmiş
ve Küçük Mecmua ‘da çıkan ‘’Tarihte Yöntem’’adlı yazısında bu konuyu
derinlemesine işlemiştir.
Bütün yazılarının özünde dört ana
düşüncenin yattığını görürüz;ulusal tarihimizin başlangıcını ortaya
çıkarmak;tarihimizin tarih yöntemlerine göre yazılmasını sağlamak;Türk uygarlık
tarihini yazmak ;tarih ile toplumbilim arasındaki bağı gözden uzak tutmamak.
Gökalp’in çok önemsediği ve ülkemizde
önem kazanmasına katkıda bulunduğu iki konu da budunbilim (etnoloji)ile
folklordur.Ayrıca Türk mitolojisi de Türk kozmogonisi üzerinde ilk duranda
Gökalp’dir diyebiliriz.
Gökalp ,batı uygarlığını alırken Türk
ulusunun kendi değerlerini bir yana bırakmasını istememiştir.Uygar bir ulusun
ekonomik bakımdan da gelişmiş olmasına inanmaktadır.Ancak, ülkemiz o yıllarda
tam bir ekonomik çöküntü içerisindedir.Ekonomik kalkınma için tarıma,küçük
zanaatlara önem verilmesi gerektiği inancındadır.Özellikle Ahi örgütünü ve
loncaları disiplinini göz önünde tutarak yeni bir atılım yapılması görüşündedir.Türklerde
zanaatların gelişmişliğine değinir ve bugün de aynı düzene çıkılması için
çalışılmasını ister.Bunun yanında sanayileşmeye de sırt çevirmiş
değildir.Marks’ın toplumsal görüşlerin olduğu gibi ekonomik görüşlerine de
yandaş değildir.Özgür bir ekonomiden yanadır.
Sanatı
Gökalp,yaşamı boyunca
düzyazılar,şiirler yazmıştır.Şiirleri,belirli bir düşüncenin yayılmasına
dönüktür ve bu nedenle de bunlara şiir olarak bakamayız.Şiir yazmasının nedeni,
düşüncelerinin,’’kamu bilincinde yayılması’’dır.Gökalp,şiirlerinde Türklük
bilincinin,ulusal bilincin, vatan ve ulus sevgisinin,toplumsal bilincin
doğmasına dönük özleri işlemiştir.Düz yazılarında da aynı konuları daha
aydınlatıcı,daha açık olarak ele almış;ölçü ve uyak sınırları içine sokamadığı
düşüncelerini dile getirmiştir.
Gökalp’e göre,özgün eser,içinde
yaşanılan toplumun vicdanında yaşayan güzeli bulabilendir Bu ortak vicdandaki
güzeli yakalayabilmek bir yandan da ulusal olanı bulmak demektir.
GÖKALP VE DİL
Ziya Gökalp,dil konusunu da Türkçülük
programı içinde görmüş ve Türkçülüğün esasları adlı kitabında konuyu enine
boyuna irdelemiştir.Gökalp’e göre Türk dilinin ilkeleri:
1)Ulusal
dilimizi oluşturmak için,Osmanlı dilini hiç yokmuş gibi bir yana atarak,halk
edebiyatına temel görevini gören Türk dilini olduğu gibi benimsemek ve bunu
İstanbul halkının,özellikle İstanbul hanımlarının konuştukları gibi yazmak.
2)Halk dilinde Türkçe karşılığı bulunan
Arapça ve Farsça sözcükleri atmak;tam karşılığı olmayıp da küçük bir ayrıcalığı
olanları dilimizde tutmak.
3)Halk diline geçip söz bakımından ya da
anlam yönünden yanlış kullanılan Arapça ve Farsça sözcüklerin değiştirilmiş
biçimlerini Türkçe saymak,yazımlarını da yeni söylenişlerine uydurmak.
4)Yerlerini yeni sözcükler aldığı
için,fosilleşmiş eski Türkçe sözcükleri diriltmeye çalışmak.
5)Yeni terimler aranacağı zaman,önce halk
dilindeki sözcükler arasında bunları aramak, bulunamazsa Türkçe’nin edat,takı
ve tanımlama kurallarına göre yeni sözcükler yaratmak.Buna da olanak
bulunamazsa Arapça ve Farsça takılardan uzak yeni sözcükler kabul etmek;bazı
çağların,mesleklerin özel durumlarını gösteren sözcüklerle uygulayımlara
ilişkin araç ve gereç adlarını yabancı dillerden olduğu gibi almak.
6)Arap ve Acem dillerinin Türkçe üzerindeki
egemenliğini tümüyle kaldırmak;bu iki dilin edatlarını da bileşimleri de
dilimize almamak.
7)Türk halkının bildiği ve kullandığı her
sözcük Türkçe’dir.Halka cana yakın gelen ve yapmacık olamayan her sözcük
,ulusaldır.Bir ulusun dili,kendisinin cansız köklerinden değil,canlı
kullanımlarından oluşan bir organizmadır.
ŞİİRLERİNDE BİÇİM
Gökalp,ilk şiirlerinde
Divan edebiyatımızın biçimlerini kullanmıştır.1908’den sonraki yıllarda ise
halk edebiyatının kalıplarından yararlanmaya,Dede Korkut öykülerinden
kaynaklanmaya yönelmiştir.Koşma,halk öyküsü,türkü,ilahi gibi Türk biçimlerini
kullanmıştır.Özellikle halk edebiyatının destan biçimini kullanmıştır.Mesnevi
denilen tarzla da birçok şiir yazmıştır.Bunun yanında Gökalp,batının üçer
dizeden oluşan üçlemesini ve sonesini de kullanmıştır.
YAPITLARI
SAĞLIĞINDA YAYIMLANANAN KİTAPLARI
Gökalp,şiirlerini dört kitapta toplamıştır:Şaki İbrahim Destanı,Kızıl
Elma,Yeni Hayat,Altun Işık.
Düz yazıları da şunlardır:Rusya’da ki
Türkler ne yapmalı?,Türkleşmek-İslamlaşmak-Muasırlaşmak,Türk Töresi,Doğru
Yol,Türkçülüğün Esasları,İlm-i İçtima Dersleri,İlm-i İçtima-ı Dini,İlm-i
İçtima-ı Hukuki,Ameli İçtimaiyat.
ÖLÜMÜNDEN SONRA YAYIMLANANLAR:
Şiirleri,düzyazıları,Türk Medeniyet
Tarihi,Fıkra nedir?,Ziya Gökalp Diyor ki,Yeni Türkiye’nin Hedefleri,Hars ve
Medeniyet,Milli Terbiye ve Maarif Meselesi,Çınaraltı Konuşmaları
Limni ve Malta
Mektupları,Gökalp’in ilk yazıları,Gökalp’in Neşredilmemiş Yedi Eseri ve Aile
Mektupları,Terbiyenin Sosyal ve Kültürel Temelleri,Türk Ahlakı,Nasreddin Hoca
Letaifi,Kürt Boylarına Ait Sosyolojik Tetkikler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder