27 Ağustos 2012 Pazartesi

Yusuf Atılgan Hayatı


 

 

 

YUSUF ATILGAN’IN HAYATI

            Yusuf Atılgan 1921’de Manisa’da doğdu. Manisa Ortaokulu’nu (1936), Balıkesir Lisesi’ni (1939) ve ikinci sınıftan sonra askeri öğrenci olarak devam ettiği İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi(1944); A. Nihat Tarlan yönetiminde hazırladığı bitirme tezinin konusu “Tokatlı Kâni: Sanat, Şahsiyet ve Psikoloji” idi. O dönemde Akşehir’de bulunan Maltepe Askeri Lisesi’nde bir yıl edebiyat öğretmenliği yaptı(1945). 1946’da Manisa’nın Hacırahmanlı köyüne yerleşti ve burada çiftçilikle uğraştı. 1976’da İstanbul’a döndü; 1980’den sonra Milliyet (daha sonra Karacan) Yayınları’nda danışmanlık ve çevirmenlik, kısa bir süre de Can Yayınları’nda redaktörlük yaptı. Üzerinde çalıştığı Canistan adlı romanını tamamlayamadan kalp krizi sonucu Moda’daki evinde öldü (9 Ekim 1989).

            Aylak Adam ve Anayurt Oteli adlı romanlarında psikolojik yabancılaşma ve yalnızlık temasını başarıyla işleyen bir yazar olarak tanındı ve modern Türk edebiyatının önde gelen ustaları arasında ter aldı. Anayurt Oteli 1987’de Ömer Kavur tarafından aynı adla sinemaya aktarıldı. 1955’te Tercüman gazetesinin öykü yarışmasında “Evdeki” öyküsüyle (Nevzat Çorum adıyla) birincilik, “Kümesin Ötesi” öyküsüyle (Ziya Atılgan adıyla) dokuzunculuk kazandı. Aylak Adam romanıyla 1957-58 Yunus Nadi Roman Armağanı’nda ikincilik ödülü aldı. Ölümünün ardından Yusuf Atılgan’a Armağan (1992) adlı bir kitap yayımlandı. 

            Kitapları: 

Roman: Aylak Adam (1959), Anayurt Oteli (1973), Canistan (2000).

Öykü: Bodur minareden Öte (1960), Eylemci (Bütün Öyküleri; 1992). Çocuk Kitabı: Ekmek Elden Süt Memeden (1981). Çeviri: Toplumda Sanat (K. Baynes; 1980).

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

EDEBİ KİŞİLİĞİ

Cumhuriyet Dönemi edebiyatı yazarlarımızdan olan Yusuf Atılgan romanlarının merkezine “bireyin yalnızlığı” konusunu oturtmuştur. Özellikle Aylak Adam ve Anayurt Oteli romanlarında “yalnızlık” bir sorun olmaktan çıkmış bir sorunsala dönüşmüştür. Yazar insan ruhunun derinliklerine inmiş, insanın içindeki kötülük tohumlarını gözler önüne sermekten çekinmemiştir. Onun romanları özellikle karakter yaratmada oldukça başarılıdır.

Romanlarını oluşturmadan önce belli bir hazırlık ve planlama dönemi yaşadığını tespit ettiğimiz Atılgan, eserlerinin yapı bakımından nasıl oluştuğunu ve oluşacağını hikayeleriyle göstermiş olur. Yazarın Bodur Minareden Öte adlı hikaye kitabı kentten, kasabadan ve köyden olmak üzere üç bölüme ayrılır. Bu bölümleme Atılgan’ın romanlarında da göze çarpar. Yazarın ilk romanı Aylak Adam bir kentlinin romanıdır. İkinci romanı Anayurt Oteli’nde ise olaylar bir kasabada geçer. Son romanı olan Canistan bir köy romanıdır. Bu üç kesimin insanları ve hayatı romanlarında ustaca anlatılmıştır.

Bunun yanında Atılgan’ın üslupçu bir yazar olduğunu da söylememiz mümkündür. Her kelimenin ve cümlenin üzerinde düşünüldüğü, bunların özenle seçildiği açıkça görülebilir.

“Yusuf Atılgan’ın iyi romancı olduğu kadar da ‘üslupçu’ olduğu hemen bütün eleştirmenlerce benimsenmiş bir hükümdür. Romanının her cümlesini ‘Yeniden yeniden yazdığı’ söylenmiştir. Bu titizliği yüzünden, bir ömür boyu iki roman verebilmiştir. Aylak Adam üzerine konuşurken kendisi de ‘Bence roman, şiir gibi yazılır. Romanda deyişin çok büyük önemi var.’ Diyordu. Böylece romanın ‘mesajından’ ziyade bir üslup meselesi olduğunu, o yıllarda (1959) köy ve toplum ‘bildiri’cilerine karşı, cesaretle anlatıyordu.”  

“Atılgan, romanının her cümlesi üzerinde sabırla çalışmış, belli, her cümle güzel bir şiirdeki sözcükler gibi, yerli yerine oturmuş. Bilinçli bir dil çabası var. Üstelik üslubu var. Şunun için ‘üstelik’ diyorum: son zamanlarda temiz dil, bütün romancılarımızın baş kaygısı; ama temiz bir dille yazmak, aydın takımının ulaştığı ortalama dili sürdürmek başka, kişisel bir üslubu olmak başka. Romancılarımızın çoğunun dilleri temiz, ama üslupları yok, dili kendilerine özgü kullanışları, yoğuruşları yok. Atılgan’da bu var. Ortalama bir aydın dilini sürdürmekle yetinmiyor; kendi üslubunu bulmuş.”

Atılgan’ın Aylak Adam romanı klasik roman tekniğine yakın tarzda yazılmıştır. Fakat yazar üslubu hareketlendirmek için kahramanlarına günlük, mektup yazdırır; bazen de olayları birinci tekil kişi ağzından anlatır. Canistan romanı Aylak Adam’dan da klasik bir tarzda yazılmıştır. Yazar bu romanında herhangi bir biçimsel arayışa girmemiştir.

Anayurt Oteli ise teknik açıdan da farklılık gösterir. Roman, tekniğiyle de bir şeyler anlatmak ister. Yazar Aylak Adam’da iç çözümlemelere giderken Anayurt Oteli’nde bu yolu bırakır ve karşıtlıklardan yararlanır.

“Yazar psikolojik yöntemi bir yana bırakır ve onun yerine birtakım karşıtlıklara dayanan bir yapıdan yararlanmaya çalışır. Bu yapıyı açıklamak için, anlatının kurgu, karakter, zaman ve mekan gibi öğelerine yayılmış ve metni bütünleyici bir rol oynayan iletişimsizlik/iletişim karşıtlığı ile bu ana karşıtlıktan doğan birey/toplum, kapalı/açık, susma/konuşma, içerisi/dışarısı karşıtlıklarına başvurmamız gerekecektir. Bir de tekrar edilen motiflere.”

Yusuf Atılgan sanat anlayışını Aylak Adam romanında Açıkça belirtmiştir. Kelimelere gösterdiği özeni, cümleler üzerinde uzun uzun düşündüğünü C.’nin ağzından okuyucuya aktarır.

İş yapmayı düşünen Aylak Adam, kendisini avutacağını bilmekle beraber, herkesin, her gün yaptığı biteviye, otomatça işlerden de nefret etmektedir. Ancak ‘yaratıcı ve orijinal’ bir iş yapmaya karar verdiği zaman rahatlamaktadır. ‘Yaratıcı güç iş’ derken ‘yazmayı kastetmektedir. Yazı yazarken C.’nin bir sıtma halinde gibi sürekli çalışması, yazma tarzı, üslup ve kelimeler üzerinde düşünceleri, ‘Cümle üzerinde saatlerce durması, düşünceleri seçmek sorumluluğu, kelimeleri yetersiz bulması’ tıpatıp Atılgan’ın fikirleridir. Yazarlığa, tasarıları ve hevesleriyle de Atılgan ‘Aylak Adam’ın’ kendisidir.”

Yazar romanlarında okuyucuya büyük güven duyar. Romanda yöneltilen bir sorunun cevabı birkaç sayfa sonra soru tekrar edilmeden verilir. Örneğin; 52. sayfada C. Güler’in gözlerinin ne renk olduğunu merak eder. Yazar bunu okuyucuya aktardıktan sonra 62. sayfada bu sorunun cevabını verir. “koluna değdi, durdurdu. Koyu maviydi.”

Romanlarındaki ortak özelliklerden biri de ayrıntıları ve çağrışımları ustalıkla kullanmasıdır. Anlık çağrışımlar önceleri önemsiz gibi görünse de bunlar kahramanlarının ruhsal durumlarını açıklaması bakımından oldukça önemlidir. Ruh tahlillerinde Freud’a inandığı göze çarpmaktadır.

“Burada ve romanın bütününde, Freud’a iman ölçüsünde inanmış bir adamın ruh tahlilleri görülüyor. Her iki romanda C.’nin de Zebercet’in de hemen bütün benlikleri ve çevreleri kadınla ‘cinsellik’le, çok yerde lüzumundan fazla açık sözler ve sahnelerle doludur. Bazen öyle gelir ki, Atılgan, iki kahramanını ve öbür figürleri, Freud’un (sonunda bir kısmı Adler ve Yung tarafından çürütülmüş olan) nazariyeleri için bir uygulama alanı yapmıştır. Her satırında Freud’un insan ruhunu erotik açıdan bir kehaneti dile gelmektedir.”

Yusuf Atılgan’ın romanlarının alt yapısında J. P. Sartre’ın “Başkaları cehennemdir” sözü oluşturmaktadır denilebilir. Bu özellikle ilk iki romanında belirgindir. Onun bakış açısında “abes ve saçma” düşüncesi yer alır. Kahramanlar yaşamın kısır döngüsünü anlamlandıramazlar. Varolan düzene ayak uyduramazlar. Bu yüzden önce hayatı kendilerine göre anlamlandırma çabasına girerler. Başarısızlık onlar için büyük bir hayal kırıklığı, hayal kırıklığı ise yenilgi demektir.

 

 

SONUÇ

Yusuf Atılgan Türk romanına yapısal, tematik, tip ve karakter bakımından değişiklik getirmiş yazarlarımızdandır. Atılgan’ın romanlarına kadar iç dünyası, ruhsal bunalımları ve çözümlemeleriyle ele alınan tipler, edebiyatımızda çok sık rastlayamayacağımız tarzdadır. Atılgan romana tutunamayan, aylak, düzene ayak uyduramayan, sorgulayan insan tipini getirmiştir.

Bizde bu değişiklik 20. y.y.’a rast gelirken Avrupa’da bir yüzyıl öncesine yani 19. y.y.’da, 1839 yılında Lermontov’un yazdığı “Zamanımızın Kahramanı” adlı romanla başlar. Bunu Griboyedov’un yazdığı “Akıldan Bela” ve Gonçarov’un yazdığı “Oblomov” adlı romanlar takip eder.

“Çağımızın Bir Kahramanında Lermontov, XIX. Yüzyıl Rus edebiyatının Puşkin’in Evgeny Onegin’i ile ülküleştirilen ‘romantik’ tiplerine karşı yeni ve değişik bir insan tipini koyar ortaya: Peçorin.”

Bu konuyla ilgili Fethi Naci’nin fikirleri şöyledir:

“Yusuf Atılgan’ın romanını okurken Lermontov’un romanını, Zamanımızın Kahramanı’nı hatırladım. Lermontov, Aylak Adam’ın yayımlanmasından yüz yirmi yıl önce, 1839 yılında, bitirdiği romanına, 1841 yılında yazdığı ön sözde şöyle diyordu: ‘Zamanımızın Kahramanı, sayın efendilerim, hakikaten bir portredir, fakat bir tek insanın değil; bu bütün neslimizin, tam gelişme halinde bulunan, kusurlarından vücuda getirilmiş bir portredir.’ Atılgan’ın romanını bitirince, Lermontov’un ön sözünün sonu geldi aklıma: ‘Hastalığın meydana çıkarılmış olması da yeter... Tedavisine gelince, orasını Allah bilir!’ Zamanımızın Kahramanı’nı yeniden okudum. Peçorin’le Aylak adam’ın benzer koşullar içinde yaşamaları, toplumun çözülüş yıllarının aydın kişileri olmaları, Lermontov’un romanında Atılgan’ın kişisini aydınlatan parçalar bulmama yol açtı; Peçorin’le Aylak Adam arasında benzerlikler buldum. Bunu Atılgan’a karşı söylemiyorum; çünkü iki romancının kişilerini ele alışları, söylemek istedikleri arasında önemli ayrımlar var; bunları görmemek, Atılgan’ın Yunus Nadi Armağanı’nda ikinciliği kazandığı günlerde Kim dergisinde roman için yazı yazan eleştirmenin Aylak Adam’la H. de Montherlant’ın Genç Kızlar’ı arasında ilişki kurması kadar saçma olur.” 

Yusuf Atılgan’ın romana getirdiği değişikliği Oğuz Atay’ın 1971 yılında yazdığı “Tutunamayanlar” adlı romanında çok daha gelişmiş bir şekilde görebiliriz. Oğuz Atay da Atılgan gibi bireyin sorunlarına eğilmiş ve burjuva zihniyeti karşısında bireyin isyanını dile getirmiştir. Atay ve Atılgan’ın romanlarında göze çarpan ortak özelliklerden biri de biçimle ilgili ortak tutumlarıdır. Her iki yazarın da Tutunamayanlar ve Anayurt Oteli’nde biçimi önde tutarken konuyu bir araç olarak kullandıkları görülür.

“Atay ve Atılgan’ı birleştiren ve öncekilerden ayıran bir özellik de biçimle ilgili tutumlarında bulunur. Edebiyatta iki karşıt eğilim yüzyıllar boyu kendini göstermiştir. Bir yanda, okura herhengi bir konuda (ahlaksal, siyasal, toplumsal vb.) söyleyecek bir sözü olduğu için yazan ve bu sözü sunuş biçimini yalnızca bir araç olarak kullanma eğilimi gösteren yazarlar vardır. Beri yanda ise sunuş biçimini asıl amaç sayarken konusunu bir araç olarak kullanma eğilimi gösteren yazarlar buluruz. Genel olarak Türk romanında birinci eğilim egemenken Tutunamayanlar’da ve Anayurt Oteli’nde öteki eğilimin güçlendiğini görürüz. Başka bir deyişle, bu iki yazarı, dile getirdikleri bireyin sorunları kadar, hatta ondan çok bu sorunları dile getirmek için başvurdukları ya da icat ettikleri anlatım yöntemleri ilgilendiriyor.”

Tutunamayanlar romanındaki insanlar, düzene ayak uyduramamış, burjuvaların kurallarını, değer yargılarını, beğenisini, yaşam biçimini reddeden, topluma yabancılaşmış, yalnız insanlardır. Yusuf Atılgan’ın yarattığı tipler de böyledir. Kendilerini toplumun dışında hisseden, düzene ayak uyduramayan, gittikçe yalnızlaşan insan tipi.

İnsan tipinden bahsetmişken Yusuf Atılgan’ın romanlarındaki tipleri karşılaştırmak doğru olacaktır. Yazarın ilk romanında başkişi Aylak Adam yani C.’dir. Yazar, kahramanın adını bile vermez. C. geçmişinden kurtulamayan, paralı fakat aylaklığı seçmiş, kendini yalnız hisseden, hayatta tutunulacak tek dalın gerçek sevgi olduğuna inanan, aydın ve kentli bir insandır. Dış görünüş olarak da etkileyici ve yakışıklıdır. Anayurt Oteli’nin kahramanı Zebercet ise taşralı, yoksul, güçsüz, çelimsiz, çirkin yüzlü ve içine kapanıktır. Bu yönleriyle C. ve Zebercet birbirine zıt iki karakterdir. Fakat her ikisinin ortak özelliği yalnız olmaları, aradıkları hayatı ve aşkı bulamamaları, topluma küskünlükleridir. C. istediği kadınla birlikte olabilen, cinselliği yaşayabilen biridir. Buna rağmen geçmişinden kurtulamadığı için cinsel hayatında sorunlar yaşar. Zebercet ise hayatında bir kez bile bir kadınla karşılıklı, sıcak bir cinsel ilişki kuramamıştır.

“Aylak Adam’ın başkişisi ile Anayurt Oteli’nin başkişisi, birbirlerine kesinlikle karşıt olan tipler. Atılgan’ın dünya görüşü açısından bakılırsa, bu bir rastlantı değil. Anayurt Oteli’ndeki otel katibi Zebercet, saçmaya varan bir monotonluğu simgeliyorsa, Aylak Adam bunun tam karşıtı olan tipi simgeler. Atılgan, bu iki karşıt tipte insanın durumunun değişmediğini vurgulamak, bu karşıtların birbirlerine dönüşebileceğini belirtmek, iki durumun da bir olguyu, yabancılaşma olgusunu dışlaştırdığını göstermek istiyor.” 

şeyleri yapmışlardır. Zamanın oradaki akış hızına uymuşlardır. Belirli bir ritm içerisinde kurmuşlardır hayatlarını.”

Atılgan’ın romanlarında olay örgüsüne bakacak olursak; ilk iki romanında olayların arka planda kaldığını görürüz. Burada olayların yerini kahramanların iç çekişmeleri, ruh tahlilleri almıştır. Yazar yarattığı tiplerin ruhsal sorunlarına ve gittikçe toplumdan uzaklaşarak yalnız kalmalarına dikkat çekmek istemiştir.

Yazarın romanlarındaki temalar da daha önce yazılmış romanlara göre daha farklıdır diyebiliriz. Bunların başında kahramanların düzene başkaldırıları, aşk, cinsellik, yalnızlık, hayal kırıklığı gibi temalar yer alır. Tematik bakımdan yazarımızı daha önceki bir çok yazardan ayıran ve özgünleştiren, onun bireyin yalnızlığına yaptığı kuvvetli vurgudur.

Son olarak romanların bitiminde kahramanların yaşadıkları sona değinmek doğru olacaktır. Üç romanda da kahramanlar mutlu sona ulaşamazlar. Yazar bunu bilinçli olarak yapmıştır. Onun kahramanları tam olarak yaşamın bilincine varamamışlardır. Atılgan ise kahramanların yaşama biçiminin ve içinde yaşadığı toplumsal koşulların bilincindedir. Yazar, kahramanlarının ulaştığı sona bağlı olarak okuyucularının olumsuz etkilenişlerini engellemek amacıyla, romanlarında işlediği temaların dışında hayatta tutunulacak başka dalların olduğunu göstermek yoluna gitmiştir.

 

 

 

 

 

 

 

KAYNAKÇA

AKTAŞ, Şerif; Roman Sanatına Giriş,

 

ATILGAN, Yusuf; Aylak Adam, Yapı Kredi Yay., 6. Baskı, İstanbul, Ağustos 2001.

 

_______________; Anayurt Oteli, Yapı Kredi Yay., 6. Baskı, İstanbul, Haziran 2001.

 

_______________; Canistan, Yapı Kredi Yay., 2. Baskı, İstanbul, Eylül 2001.

 

ÇELİK, Behçet; Yusuf Atılgan’ın Bitmemiş Son Romanı Canistan, Virgül Dergisi, Aralık 2000.

 

KABAKLI, Ahmet; Türk Edebiyatı 5. Cilt, Türk Edebiyatı Yay., İstanbul, 1997.

 

MORAN, Berna; Türk Edebiyatına Eleştirel Bir Bakış 2, İletişim Yay., 8. Baskı, İstanbul 2002.

 

NACİ, Fethi; On Türk Romanı, Ok Yay., 1. Baskı, İstanbul, Ocak 1971.

 

YAVUZ, Hilmi; Roman Kavramı Ve Türk Romanı, Bilgi Yayınevi, Ankara, Mart 1977.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder