Divan
şiiri, edebiyat araştırmaları içinde tartışmalı bir alan olmuştur. Bu şiiri
savunanlar veya ona karşı olanlar, soruna daha çok duygusal ve politik
yaklaştıkları için, Divan edebiyatı çoğu zaman zıt uçlarda değerlendirilmiştir.
Son yıllarda ABD'de konuyla ilgili çalışmalar başladı; bu çalışmalardan
bazıları, tartışmalara yenilikçi yaklaşımlarından dolayı dilimize de çevrildi.
Önce Victoria R. Holbrook'un Aşkın Okunmaz Kıyıları, daha sonra da
Walter G. Andrews'un Şiirin Sesi, Toplumun Şarkısı adlı kitapları
İletişim Yayınları tarafından yayımlandı.
Walter G. Andrews'un Şiirin
Sesi, Toplumun Şarkısı adlı eseri, ilk olarak 1985 yılında İngilizce olarak
yayımlanmış ve yakınlarda Tansel Güney tarafından Türkçeye kazandırılmıştır.
Andrews'a göre, "çalışmanın başta gelen hedeflerinden biri; Osmanlı
gazellerinin genellikle kabul edilen özelliklerine, kanıtlarla, kökten farklı
bir yorum getirmektir" (31). Bu yüzden yazar, "herkesin, bildiği
şeylere' duyduğu inancı bir süre için askıya almasını ve yeni bir bakış açısına
açık olmasını istiyorum yalnızca" (32) demektedir. Çalışmasında şiirin iç
dünyasından çok, şiirin Osmanlı toplumu ile ilgili meseleleri ne kadar ve nasıl
yansıttığı üzerinde duran Andrews, Divan şiirinin yaşanılan hayatı yansıtmadığı
iddialarına doyurucu cevaplar vererek bu düşüncelerini örneklerle
somutlaştırmaktadır.
Şiirin Sesi, Toplumun Şarkısı sekiz
bölümden oluşuyor. "Gazel: Anlam ve Gelenek" adını taşıyan birinci
bölümde Divan şiirinin, politik niteliğinden dolayı yanlı yorumlandığını
belirten Andrews, bu şiire merkezî, baskın bir yorum getirilemeyeceğini, farklı
şekillerde yorumlanmasının şiiri zenginleştirdiğini vurguluyor.
İkinci bölüm, "Konuşma
Tarzı: Şiirsel Sözdizim" adını taşıyor. Bu bölümde yazar, günlük konuşma
Türkçesinin sözdizim alanında Divan şiirinin diliyle büyük ölçüde örtüştüğünü
belirtiyor. Andrews, gelenek için çok karakteristik olan sözdizim boyutlarını
dikkate alarak tezini örneklerle sunuyor.
"Kelime Seçimi: Şiirin
Sözdağarı" başlıklı üçüncü bölümde yazar, çoğu kez göz ardı edilen bir
noktaya dikkat çekiyor. Divan şiirinin çok dar bir alanda üretildiği savına
karşı Andrews, şiirin genellikle bu boyutu ile eleştirildiğini, oysa bu şiirin
görülmeyen başka bir boyutu olduğunu söylüyor: "Şiir kimyasının sınırlı
sayıdaki unsuru, öylesine büyük bir hüner ve ustalıkla bir araya getirilmiştir
ki, çoğu zaman insanı şaşkına çeviren bin bir anlam inceliği, müthiş bir anlam
zenginliği çıkar ortaya" (54). Divan şiiri sözdağarının dar oluşunu
şairlerin ve okuyucu kitlesinin seçimi ile açıklayan Andrews, "şairler
başka türlü yapabilirler ve okurlar da başka tercihlerde bulunabilirlerdi"
(75) demektedir.
"Tasavvufun ve Dinin
Sesi" adını taşıyan dördüncü bölümde Andrews, "bir gazelde ne kadar
dünyevî ve erotik unsur bulunursa bulunsun, bütün bunları, hiç değilse görünüş
açısından, din düzlemine yükselten bir örüntü mevcuttur" (107) ifadesiyle
her şiirde dinî yorumun üstün olmadığını, fakat dinî bir yorum potansiyeli
barındırmayan bir şiir bulmanın güç olduğunu belirtiyor. Yazar, Divan şiirinin
bu özelliğini yine toplumsal ilişkiler ile açıklıyor. Ona göre "bir şiir
geleneği, başarılı olmak için, seslendiği kitlenin karakteristik tutum veya
motivasyon örüntülerini yansıtmalıdır" (110); Osmanlı gazel geleneğindeki
yaygın dinî bakış bundan kaynaklanmaktadır.
Kitabın "İktidar ve Otoritenin Sesi" başlıklı bölümünde
ise yazar, Divan şiirini toplumsal konuların yansıması bağlamında
değerlendiriyor. Şiirdeki aşk veya sevgi ilişkisini, hükümdara ve devlete duyulan
derin bağlılıkla açıklayan Andrews, Divan şiirindeki gül-bülbül, pervane-mum,
Leylâ-Mecnun kavramlarının tasavvufî sembol sisteminde çok iyi tanımlanmış
anlamları olduğunu, fakat aynı zamanda belli bir sistemdeki temel bir hayat
kavrayışına da işaret ettiklerini belirtiyor (121). Andrews'a göre "anlam
birikimseldir, anlam biriktikçe, bizzat yorum örüntülerinin etkileşimi de anlam
yaratır" (135).
Altıncı
bölüm, "Duygunun Sesi" adını taşıyor. Bu başlık altında yazar,
geleneğe ait olan duygu içeriğinin hem şiiri, hem de toplumu yönlendiren ortak
duygular demetinin önemli bir işareti olduğunu ifade ediyor. Şiir ile
üretildiği toplumun ortak ruhsal ihtiyaçları arasındaki ilişki konusunda Carl
Jung'a gönderme yapan Andrews'a göre, "pek çok şairin eserinde devam eden
bir şiir geleneğinin duygusal öğeleri, o şiirin üretildiği toplumun (kendisi
için şiir üretilen toplumun) duygusal niteliğini, ihtiyaçlarını, ruh hallerini
ve motivasyonlarını ortaya koyar" (140).
Kitabın "Gazelin
Ekolojisi" adını taşıyan yedinci bölümünde ise yazar, gazellerin
vazgeçilmez unsurlarından olan meclis (bezm) ve bahçe bağlamları üzerinde
duruyor. Toplantının (meclisin) bir etkinlik türü olarak Osmanlı toplumunda her
yerde var olduğunu belirten yazar, buna örnek olarak Anadolu'daki Ahi
teşkilatlarını ve yeniçerileri gösteriyor (194).
"Eleştirel
Perspektifler" adını taşıyan son bölümde ise gazelin anlaşılabilirliği
vurgulanırken, aslında bu türün pek çok yönden halk edebiyatı ürünleri ile
benzerlikleri olduğu anlatılıyor. Yazara göre, bir edebiyat eserinin takdir
görmesi için, eksiksiz olarak, hattâ büyük ölçüde anlaşılması gerekir diye bir
kural yoktur. Andrews, günümüzde Shakespeare oyunlarını seyredenler içinde
ancak küçük bir grubun Elizabeth çağı İngilizcesini anladığını, fakat bunun
Shakespeare'i izlemeye bir engel oluşturmadığını belirtiyor (217). Andrews,
Divan şiirine farklı perspektiflerden yaklaşınca önümüze farklı bir dünyanın
açıldığını göstererek gazelin halk şiiri ile ilişkisini şöyle yorumluyor:
"Eğer gazele, içi boş bir soyutlama olarak değil, Osmanlı hayatının
gülşen, bezm, otorite gibi yönleriyle doğrudan bağları bulunan bir parçası
olarak bakmaya başlarsak, o zaman halk şiiri ile arasındaki yapısal
benzerlikler açıklık kazanır" (219).
Walter
G. Andrews, Şiirin Sesi, Toplumun Şarkısı adlı çalışmasında Divan şiiri
tartışmalarına yeni ufuklar açıyor. Divan şiirinin yapısı ile Osmanlı
toplumunun yapısı arasında benzerlikler kuran yazar, gazelin, kendisini üreten
kültürün ve toplumun hayatıyla çok yönlü bir etkileşimi olduğunu
vurguluyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder